Pink Floyd - The Wall hikayesi

The Wall Nedir?
Pink Floyd The Wall albümü
Pink Floyd’un 1979 sonunda çıkardığı The Wall albümü konusu ve içerdiği fikirler açısından dünyanın en büyük rock konsept albümlerindendir. Müziğinin yanı sıra sözleriyle de çok ciddi ve anlamlı bir hikayeyi anlatır. Her ne kadar Pink Floyd albümleri arasında yer alsa da yapımın büyük çoğunluğu bas ve solist olarak grupta yer alan Roger Waters tarafından yazılmış ve bestelenmiştir.

Pink Floyd – The Wall

The Wall Ne Anlatır?

The Wall albümünün en genel olarak konusu bireyin yaşam koşullarının ve korkularının neticesinde kendisine, çevresine ve dünyaya yabancılaşmasını anlatır ve bunun en büyük nedenine vurgu yapar: İletişimsizlik. Dış dünya ile iletişimsizlik, izole yaşam ve yabancılaşma bireyde dış dünyaya karşı korku duyma ve ondan korunma ihtiyacını doğurur. Karşısındaki birey veya toplumla iletişim kurmayan insan ondan korkar. Albümdeki temel öğreti budur. Tuğla metaforu yaşanan sorunların temelinde insanı çevresinden kopuşu, yalnızlığa sürüklenişi ve neticede koza benzeri bir duvar örüşü olarak tasvir edilir.
Bunun yanında albümden çıkarılabilecek pek çok sonuçtan biri de hayatta kendinize yaptıklarınızın neticede başkalarını da etkileyeceğine vurgu yapar. Tabi ki şarkılarda ve albümün bütününde insan hayatının evrelerinde karşılaştığı eğitim sistemleri, kadın erkek diyaloğu, radikalizim, yalnızlık, savaş ve çevresel etkenler gibi insan hayatı ve psikolojisiyle doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunan pek çok etken hakkında da ciddi eleştiriler ve vurgular da yer alıyor. Bir albüm olmasının ötesinde müzikal bir manifestodur. Waters albümün en son duyulan ”we came in – geldiğimiz yer” sözlerini, en başındaki ”Isnt this where – burası değil miydi?” sözleriyle birleştirince aslında tüm olayın bir döngü, bir tekrar içerdiğini veya içereceğini söylemeye çalışıyor.






Syd Barret’in gruptan ayrılması ve uyuşturucu sorunları
Pink adında, sanal bir karakter üzerinden, giderek yalnızlaşan, yabancılaşan insanın korkuları ile kendi çevresine ördüğü soyut duvarı anlatır. Büyük ölçüde konseptin yaratıcısı ve şarkı sözlerinin yazarı Roger Waters’ın kişisel deneyimlerine ve Pink Floyd’un kurucusu olan Syd Barrett’in yaşamı üzerindeki izlere dayanmaktadır. Albüme adını veren “The Wall” yani duvar, kişinin kendini soyutlamasını anlatan bir metafor olarak kullanılmıştır.
Duvar (Wall) simgesi, 1977’de Animals albümünden sonra yapılan "In The Flesh" turnesinin Montreal ayağında, Roger Waters’ın sürekli bağıran bir seyirciye tükürmesi sonucunda seyirciyle arasına bir duvar çekme fikriyle ortaya çıkmıştır. Yazım süreci sonunda seyirciyle sahne arasına duvar çekme düşüncesi ana karakterin kendini toplumdan soyutlaması fikri ile bir temele bağlanmıştır.
Şarkılarda ve albümün bütününde insan hayatının evrelerinde karşılaştığı eğitim sistemleri, kadın erkek diyaloğu, radikalizim, yalnızlık, savaş ve çevresel etkenler gibi insan hayatı ve psikolojisiyle doğrudan veya dolaylı ilgisi bulunan pek çok konu hakkında da ciddi eleştiriler ve vurgular yer alır.
Pink adlı kahraman, yaşamını albümde değişik evrelerle okul, evlilik ve aile kurallarına karşı sert ve kendi içinde tutarsız (daha sonraları şizofrenik) tepkilerle sürdürmektedir. Hayatının ilk aşamasında Pink'in annesiyle yaşadığını ve buram buram baba özlemi duyduğunu görüyoruz. Bu babasızlık Pink ile annesi arasında inanılmaz bir yakınlık kurmuş olmalı ki, Pink bir noktadan sonra ona göre kuru ve kurumsal olan bu bağı dışlamaya yönelmektedir. 
Okul yaşamı da Pink'in aykırı bir kimliğe bürünmesinin en önemli nedenidir ve Pink, içinde yaşadığı bu sevgisiz ortama değişik biçimlerde sert tepkiler sunmaktadır. Bundan sonra evliliği ve eşiyle olan anlaşmazlığı gitgide dağınık ve katı bir iç dünyasının oluşmasına neden olur ve psikolojik bir yıkım başlar. 
Yıkılmaz duvarlar olarak simgelenen kurumlara karşı kendi içinde devamlı tepkilerde bulunur ve daha da katılaşarak "çekirdek faşist ideolojinin" bir savunucusu olma durumuna gelir. Kendisinin özgürlük diye nitelediklerinin duvarların içinde çırpınmalar olduğunun farkına varınca esas amacının bu kurumlara yönelik olmasının gerektiğini anlayacak ve bir iç duruşmayla (Trial) kendini duvarın içinde yeni bir alana sokmaya çalışır. Ancak bunun dışında üzülen insanlar da vardır ve bu insanların tavırları "Outside the Wall" isimli final parçasında belirtilmektedir.
Albümde ve filmde yer alan pek çok imaj bulunuyor ve pek çok kişi de tüm hikayeyi öğrenmenin yanında bunların anlamlarını merak ederler.
Yıkımın yapımın temsilcisi Çekiçler
Çekiçler: İnsan topluluklarını şekillendiren otoriter, despot, yapıcı ancak öte yandan ironik olarak yıkıcı güçlerin temsilidir. Bu açıdan gücü temsil eder. Yönetimlerin de, duvarı yıkma için başkaldıranların da kullandığı bir araçtır güç yani çekiç.


Pink Floyd tuğlaları
Tuğlalar: Bireyin yaşamda karşılaştığı tüm sorunlar, engeller, kurallar, acılar bir tuğlaya benzetilir sonuçta hepsinin birleşimiyle bir duvar örülecektir.



Çekiç logosu bayrağı Pink Floyd
Beyaz/Kırmızı Çekiç Arması: Her ne kadar bunu Zonguldakspor kendi armalarından çalınma olarak nitelendirse de bu aslında beyaz masumiyet simgesiyle kırmızı kan karışımından oluşan pembe (Pink) rengi özelinde diktatoryal eğilimleri simgeler.


görmeyen konuşmayan yüzler
Göz ve Ağzı Olmayan Yüzler:Ülkelerin eğitim sistemlerinde kişilik ve karakterleri özelliklerini yitirerek tek bir tornadan çıkmış gibi ses çıkarmayan ve görmeyen sessiz çoğunlukları ifade eden topluluklar, gençler, öğrenciler simgeleniyor.




Pink Floyd solucanlar
Solucanlar: Sistem tarafından üretilmiş, kulağı, gözü ve ağzı olmayan, yaratıcı yetenekleri ve şahsiyetleri eğitim sistemi ve despot yönetimler tarafından yok edilmiş insanları sembolize eder. Sistemin, insanın veya beynin çöküşü kendini yiyişi, çürümesinin de sembolüdürler. Okullarda despot hocalar tarafından aşağılanarak kişiliklerini yitiren öğrenciler sisteme itiraz edemeyen soluncanlar haline dönüştürülürler. Hikayede (ve tabi çoğu zaman gerçekte) insanın yanlızlaşması onu fiziksel, zihinsel, ruhsal ve duygusal açıdan beyin ölümüne sürükleme benzetmesine yol açıyor. Hey You ve Waiting For The Worms parçalarında görüntüye gelir.
Çiçeklerin savaşı
Çiçeklerin Savaşı: Kahramanın ve insanların hayatlarında yaşadığı cinsler arası mücadeleler, ilişkiler simgelenerek savaşan iki biri erkek biri dişi iki çiçekle simglenir.


İhanet eden eş
Akrep :Akrep’e benzetilen hikaye kahramanının onu aldatan anlayışsız karısıdır. Konserde bunu One of My Turns de yeşil bir kukla olarak duvarın üstünden sarkıtılır.

Pink Floyd Mother
Anne: Albümde yalnızlaşmanın etkenlerinden biri olarak çocuğunu dış dünyadan aşırı bir şekilde  korumaya çalışan anne figürü duvardaki bir başka tuğla olarak tasvir edilir. Diğer kuklalardan farklı olarak Mother parçasında şişme balon olarak duvarın önünde değil arkasında belirir.




İçsel hesaplaşmanın savcısı


Savcı: Trial başlangıcında Roger Waters’ın tiz sesiyle savcının Pink için geçmişinde yaşadığı ve yalnızlaşmasına neden olaylar hicvedilerek suçlamaları  sıralar.


Öğretmen karakteri Pink Floyd The Wall
Öğretmen: Açıkça kalıplaşmış tek tip insan yaratmayı hedefleyen öğretmen yapısına eleştiri olarak simgelenen büyük balon kuklayı Another Brick In The Wall’da izleriz. Sınıfta öğrencileri küçük düşüren, onlara kendi yeteneklerini geliştirme fırsatı vermeyip tek bir tornadan çıkmış görüntüsü kazandırmaya çalışan öğretmenler kastedilir.




The Wall da Yargıç
Yargıç: Albümün en son bölümü Trial’de kahramanın iç hesaplaşmasının karar mekanizmasını temsil eden yargıç dev bir kıç görünümünde Gerald Scarfe’ın çizgi filmiyle sahnelenir.





The Wall show'u ve domuz
Domuz: 1977 yılında çıkan Animals albümünden sonra kapakta fabrika üstünde uçan domuz Pink Floyd’un simglerinden biri haline geldi. Albümün temasındaki kapitalist sömürgecileri simgeler. The Wall konserlerinde seyircilerin üzerinde büyük bir şişme balon olarak uçurulur.




Grubun ''Another Brick In The Wall'' albümü dünya çapında 4 milyondan fazla satmıştır.
Yazıldığı yıllarda Roger Waters kendi kişisel yaşantısından hareketle bir kısmını Syd Barrett, bir kısmını ise rock’n’roll dünyasındakilerin yaşamlarından esinlenerek oluşturduysa da 2010 yılında başlayan The Wall showlarına kişisel insan korkuları konusunu ülkeler ve devletler arası korkular ve iletişimsizlikler konusuna dönüştürmüş, savaş karşıtı bir söylem haline getirmiştir. Bir söyleşisinde Waters kahramanın %70 kendisi, %25 Syd Barrett, %5 de Who’nun erken yaşta ölen davulcusu Keith Moon ve diğerlerinin yaşadıklarından etkiler taşıdığını söyler. Albümün anti kahramanını filmde Bob Geldof konserlerde ise Roger Waters canlandırır.

The Wall Live

İlk olarak Pink Floyd tarafından bütünüyle 1980-81 yılları arasında 17 defa sahnelendi. Daha sonra 21 Temmuz 1990 tarihinde Berlin Duvarı’nın yıkılışı sebebiyle bir kez daha ve çok daha büyük ölçülerde Berlin’de Roger Waters ve pek çok sanatçının katılımıyla yeniden sergilendi.  Bu güne kadar yapılmış en etkileyici ve karmaşık rock konseri olarak değerlendirilmektedir. 2010 yılında Waters tarafından yeniden sahnelenmesi 60 milyon dolar’a (yaklaşık 110 milyon TL) mal olmuştur. Amerika’daki ilk ayağının 56 konserdeki toplam gelirleri 89.5 milyon dolardan (160 milyon TL) fazladır. 2010 yılının Amerikadaki ikinci büyük, dünyadaki 6. büyük kazancı olmuştur.




Pink Floyd'un simgesi haline gelmiş olan «Dark Side of the Moon», tüm zamanların en uzun süre zirvede kalan albümüdür.

Turne 15 Eylül 2010 da Toronto’da başlamış daha sonra Kuzey Amerika’ya uzanıp 21 Aralık 2010’da Mexico City’de bitmişti. Daha sonra Avrupa’ya taşınan turne 21 Mart 2011 12 Temmuz 2011 tarihleri arasında sahnelendi. 2012 başlarında Avustralya’ya, ilkbaharda da Güney Amerika’da sergilendi. 2012 yazında tekrar Amerika’ya döndüğünde ise başladığından çok daha büyük ölçülere yükseltilmişti. Şov 2013 yılında son kez Avrupada sergilendi. Konserlerden yapılan çekimler 2014 yılında DVD/BluRay formatında yayınlandı.

Yorumlar